OTELLERİMİZ

Otellerimiz hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız.


Yirmi beş sene önce annem ve babam yaşlılık hayallerini gerçekleştirmek için bir yer ararlarken, o zamanlar bakir ve büyülü bir balıkçı köyü olan Torba’yı keşfetmişler ve evlerini inşa etmek için hemen sahilin kıyısında küçük bir arsa satın almışlar. O zamanlar Torba sahilinde, neredeyse denizin içinde duran o müthiş, görkemli palmiye ağacından başka pek bir şey yokmuş. Babam bana hep sahilde saatlerce öylece durup, o inanılmaz ağacı uzun uzun izlemek istediğine, ağacın bir gün kendisinin olacağına ve annemle beraber ağacın altında oturup günbatımını seyredeceklerine dair hayallerini anlatırdı.


Annem ve babam sanatsever kişilerdi ve kırk yılı aşkın süre tutkuyla sanat eserleri topladılar. Her ikisi de Türkiye’yi, Türkiye’nin sanatını, insanlarını ve ülkelerinin kendilerine sunduğu tüm mutluluğu sevgiyle kucaklayan insanlardı. Babamın sürekli olarak Türkiye’nin dünya üzerinde hak ettiği ilgiyi bulamadığından ve Türk Sanatının yeterince tanıtılamadığından yakındığını halen dün gibi hatırlarım. Babam ayrıca tüm hayatı boyunca çok çalışmak zorunda kaldığından ve bu nedenle sanatın güzelliklerini arkadaşları ile paylaşmaya vakit bulamadığından da epeyce yakınırdı. Kendisi ve annem için bir yer inşa edip oraya arkadaşlarını davet ederek, hayatın güzelliklerini onlarla birlikte yaşamak isterdi.


Annem harika, çok renkli bir kadındı ve son derece saf bir sanat ve tasarım zevki ve vizyonu vardı. Neticede babamla birlikte evimizin yanında son derece özel bir yer, sadece sanata tahsis edilmiş bir ev yaratmaya karar verdiler. Annem Türkiye’nin güzelliklerini, Türk misafirperverliğini ve sanatını sergilemek istedikleri bu evi en ince ayrıntısına kadar kendisi tasarladı. Evdeki her taş, her resim ve her heykel orijinal birer sanat eseridir. İşte Casa dell’Arte’nin öyküsü böyle başladı.